31 Aralık 2011 Cumartesi

Vampirsen Vampiri Severim, Elimde Değil...

Merhabalar!
     Hoşgeldiniz dostlar. Bu yazımda sizlere beğenmediğim bir filmden bahsedeceğim. Filmin başlığına tıklayarak IMDb (Internet Movie Database) sitesindeki sayfasını ziyaret edebilir ve puanını görebilirsiniz.

(Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti - Bölüm 1)

 Fantastik film hastası bir izleyici olarak inanın vampir filmlerine karşı en ufak bir önyargım yoktur. Yıllardan beri gayet beğenerek izlediğim birçok vampir-kurtadam filmi oldu. Van Helsing, Blade serisi, Underworld bunlardan birkaçı.  Bu filmler benim gözümde her ne kadar çerez film (boş zamanlarda izlemelik) kategorisine girseler de, gerçekten izleyiciye beklediği aksiyonu ve gerilimi yaşatan filmlerdi. Tabii ki bu filmleri Twilight ile karşılaştırmak yanlış, fakat eskiden vampirlerin belli bir duruşu vardı azizim.


   Sonra yeni bir çağ başladı. O soğuk diye bildiğimiz vampirler aşık olmayı öğrendi! Kendi türlerini tüketip etrafta ne var diye baktılar, insanları gördüler ve onlarla aşk yaşamaya başladılar. Bu konuda kitaplar yazılmaya başlandı. Kitaplar kısa sürede 'Best-seller' oldu çünkü insanlar ile vampirlerin ilişki içinde bulunması okuyucuya farklı geldi.


   Twilight serisi kitapları ve filmleri ile şüphesiz bu 'Vampir Pazarı' nı en iyi kullanan film oldu. Kitaplarının satışları ve fimlerinin gişelerde kırdığı rekorlar bunun en bariz göstergesi. ''Yakışıklı'' Edward, ''Suratsız'' Bella ve ''Karın kası'' Jacob karakterlerinin birbiriyle olan ilişkisi milyonları sinemaya sürükledi. Birden dünya ''Ceykııııııııııııııb'' ''Edvııııııııııııaaaard'' diye haykıran kızlar ile doldu taştı. Sevgililerinin zoruyla bu filmlere götürülen nice koçyiğitler sinema salonlarında sıkıntılı anlar yaşadı. 


  Ben sadece filmi değerlendirebileceğim, bilmenizi isterim ki kitaplarını beğenenler çok. Ben serinin kitaplarını okumadım, fakat ilk filmi ve ikinci filmin 5 dakikasını izle(yebil)dim. Uzun bir aradan sonra ülkemizde 18 Kasım tarihinde gösterime giren serinin en son filmi olan ''Şafak Vakti'' 'nin 1. bölümünü sinemada izledim. Eleştirmek için filmi izlemek zorunda hissettim kendimi, ve ayaklarımın geri gitmesi konusunda haklı olduğumu gördüm.


Fragmanı sağ taraftaki kutucuktan seyredebilirsiniz.

    Filmin konusunu bir film sitesinden alıntı yapacağım:
''Bir vampiri sevdiğinizde, seçim hakkınız kalmaz. Bunun sevdiğiniz kişiyi inciteceğini bile bile nasıl kaçar, nasıl savaşırdınız? Sevdiğinize verebileceğiniz tek şey hayatınızsa, nasıl vermemezlik ederdiniz? Ya onu gerçekten seviyorsanız?
Vazgeçilmez bir şekilde bir vampire âşık olmak, Bella Swan için, bir fantezi ve kâbusun gerçeğe karışmasıdır. Edward Cullen'a duyduğu yoğun tutkuyla bir tarafa, kurt adam Jacob Black ile arasındaki derin bağ ile öbür tarafa çekilmiş bir halde, nihai dönüm noktasına ulaşmak için kayıplar ve mücadele dolu çalkantılı bir yıl geçirmiştir. Artık kaçınılmaz bir seçimle karşı karşıyadır; ya ölümsüzlerin karanlık ama çekici dünyasına katılacak, ya da iki kabilenin arasında insan olarak hayatına devam edecektir. ''


Şimdi sıra bende:


!!!!!!DİKKAT!!!!! Buradan sonra yazdıklarım film hakkında ayrıntılı bilgi içerebilir, finalde neler olduğunu okumak istemeyenler buradan geri dönsünler.
   Edward ve Bella, nihayet evlenip balayına çıkıyorlar ve balayında herkesin beklediği oluyor ve elbette cinsel bir birliktelik yaşıyorlar. Edward aşırı güçlü bir vampir olduğu için Bella'ya zarar vermekten çekiniyor ama duvarları kırmayı odayı yıkmayı da ihmal etmiyor. Edward'ın Bella'yla çocuğu olması durumu sıkıntılı çünkü Edward vampir. (ne yazıyorum yahu ben böyle) Bella insan Bir kaç gün koşup eğlendikten sonra Bella'nın hamile olduğu iyice netleşiyor. Bella bu haberi Edward ile paylaşıyor ve balayını bırakıp eve geri dönüyorlar. Bella hamileliği kaldıramıyor, bebek onun vücudu için fazla güçlü. Bu noktada Edward Bella'yı vampire dönüştürüyor ve onu ölümden kurtarıyor. İnanın şu an anlatırken bile sıkıldım.
    


   Dürüst olayım, filmden çıktığımda ilk tepkim ''BU NEDİR YAHU?'' oldu. Oyunculuklar korkunç derecede kötüydü. Bella (Kristen Stewart) diğer filmlerde de başarıyla yaptığı gibi 0 (yazıyla: sıfır) mimik ile filmi tamamlarken, Edward (Robert Pattinson) ve Jacob'ın (Taylor Lautner) da ondan pek geride kalır yanı yoktu. Beklediğimiz gibi Jacob yine ilk sahnelerden birinde tişörtünü fırlatıp atıyor ve dünyanın dört bir yanında sinemalarda genç kızlar kalp krizi geçiriyor. Bu ''tribüne oynama'' filmin samimiyetini alıyor, yapay bir etki bırakıyor. Sadece Alice'i canlandıran Ashley Greene, onca yapaylığın içinde doğallığıyla dikkat çekiyor. O da fazla görünmüyor zaten. Filmde ciddi olarak çekilmiş fakat olayın saçmalığına gülmekten yerlere yattığım sahneler de var, izlediğinizde eminim rahatlıkla fark edeceksiniz.


      Film görsel anlamda ilk filmden sonra daha iyi yerlere gelmiş onu kabul edebilirim. Bu fark tabii ki yönetmenin değişmesinden kaynaklanıyor. Kamera açıları daha etkili ve kullanılan efektler daha inandırıcı. Sahneler arası geçişler daha akıcı. Yönetmenimiz sanki ince bir hesap ile serinin ilk bölümünü de heyecanlı bir yerde bitirip seyircinin devam filmine alacağı bileti de garantilemek istiyor gibi. Fakat bu artılar eksileri kapatamıyor.


     Filmin bir güzel yanını söylemeden geçemeyeceğim, kaliteli müzikler kaliteli, hepsi gayet iyi seçilmiş ve filmde uygun yerlere yerleştirilmiş.
     Sonuç olarak filmi izledim, ve en hafif şekilde şöyle söyleyeyim: ''Twilight bana hitap etmiyor.'' Hayatının büyük bir kısmında fantastik filmleri hayranlıkla izleyen bir insan olarak söylüyorum bunu üstelik. Evet, bir emek var bunu görüyorum ama ben ''Hayır'' diyorum.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder